Bir fikir ne kadar önemli ise onu izah etmek de en az o fikir kadar önemlidir. Biri asıl ise diğeri usuldür ve bu iki unsur birbirinden ayrı düşünülemez.
Bazı girift meseleler bazen kendisi gibi girift bir izah istemeyebilir. Basit,
sade bir şekilde birçok girift konu anlatılabilir. Şüphesiz filmler de
fikirleri izah etmenin usullerinden bir usuldür.
"Mutluluğa Boya Beni" filmi, 2012 tarihli, Fransa-Belçika ortak yapımı bir
animasyon filmi. Filmin animasyon türünde olması yukarıda bahsettiğim “basit izah”
açısından önem arz ediyor. Filmin, “çocuğa” anlatılır gibi anlatılması ve o
çocuk safiyetini, masumiyetini yakalayabilmesi, filmin üzerine daha çok
tefekkür edebilmemizi sağlıyor.
Film, bir ressamın çizdiği, yarım kalmış bir tablonun içinde geçiyor. Bu
tabloda üç topluluk var: Çizimi tam olan ve renklendirilmiş Toupinsler, çizimi
yarım kalmış ve tam renklendirilmemiş Pafinisler ve daha taslak halinde olan
Reuflar.
Bu hikâye, bir şato ve şatonun etrafındaki ormanda geçiyor. Bu üç topluluğun
arasında en güçlü olduğunu fark eden Toupinsler tabloda gücü eline alıyor;
Pafinisleri ve Reufları içinde bulundukları şatodan yönetiyor ve
sömürgeleştirmeye çalışıyor.
Birçok yönden inceleyebileceğimiz bu üç topluluktan Toupinsler, gelişmiş
sömürgeci Batı'yı ve sömürgeci anlayışını, Pafinisler, gelişmekte olan ve
manasını arayan Doğu’yu, Reuflar ise 3. dünya ülkesi statüsünde olan tükenmiş
Afrika ülkelerini temsil ediyor.
Toupinslerin içinde olan ve onların anlayışlarını reddeden ve
tüm toplulukların aynı şartlarda yaşamasını isteyen Ramo, Pafinislerin içinden,
bu tabloyu çizen ressamı merak edip görmek
isteyen Lola ve Reufların içinden tüm tükenmişliğiyle ressama bu yarım
kalmışlığın hesabını sormak isteten Plume, ortak bir idealde buluşup ressamı
aramaya koyuluyor.
Ressam tarafından tam çizilmiş ve renklendirilmiş Toupinsler,
bu aramanın gereksiz olduğunu ve ressamın bir daha tabloya müdahale
etmeyeceğini savunsalar da Ramo, Lola ve Plume' ye engel olamıyor.
Ramo, Lola ve Plume, Toupinslerin inanışına göre "ölüm"
saçan ormana dalıp ressamı aramaya koyuluyorlar.
Bu aramanın bir mükafatı olacak ki, ormandaki
"ölüm" saçtığına inanılan bütün ağaçlar ve çiçekler bu üçlüye yardım
ediyor ve onları dalların, yaprakların üstünde gitmek istedikleri yere kadar
ağır ağır götürüyor.
Ormanın sonuna geldiklerinde Lola, koşarak Ramo ve Plume’den
uzaklaşıyor ve tablodan dışarı çıkıyor.
Ramo ve Plume de Lola'nın yanına gidiyor ve kendilerini ressamın tablolarının
olduğu harabe ve terkedilmiş bir odada
buluyorlar. Lola, odada yanlışlıkla bir
savaş tablosunun içine düşüyor. Anında askerler tarafından derdest edilip
çadıra götürülüyor. Lola, çadırın içindeki savaş karşıtı bir askeri ikna edip,
askerle beraber tablonun içinden kaçmayı başarıyor.
Odada ressamı arayan Ramo, Lola ve Plume, ressamın oto
portreleri ile karşılaşıyor ve ona ressamın nerede olduğunu soruyor.
"Damla, kendini tamamlayınca damlar." Mevlana Hazretleri'nin bu
cümlesine binaen kendini tamamlamadan kendini çizmeye çalışan ressamın oto portresi,
kendine ait olmayan duyguları yaşamanın verdiği acı ve kıvranış içinde ressamın
çekip gittiğini söylüyor.
Ardından Lola ve Ramo, Venedik tablosuna girerken, Plume ve
asker, odada ressamın parçalanmış
tablolarını buluyor. Plume bunun failinin ressam olduğunu söyleyip asker ile
birlikte Ramo ve Lola'yı uyarmak için Venedik tablosuna giriyorlar.
Venedik şehrinde insanlar her gün karnaval havasında bir
atmosfer yaşıyor ama kimse eğlenmiyor ve
bunun farkındalar. Venedik şehrinin bu görüntüsü, maddi imkanların
içinde tatmin olamayan Batı şehrinin ve
insanının ruhi buhranını temsil ediyor.
Lola, Venedik’te sahte bir ressamın resmini görüyor ve ona,
cansız tablolar yaptığı için gerçek ressam olmadığını söylüyor. Bu şehirde
herkes ressamlık tavrı içinde ama çizdiklerine ruh veremiyorlar. Lola bu
hakikati onların yüzüne vuruyor. Daha sonra ayrı ressamın yanına Ramo geliyor, sahte
ressamın tabloyu nasıl boyadığını görüyor ve boya diye bir gerçeğin olduğunu
anlıyor.
Batı'nın vicdanını temsil eden Ramo'nun arayışı, boyayı bulunca
yani hayal ettiği düzeni tesis etmesi için gereken "aklı" bulunca
sona eriyor.
Lola, ruhunun sorduğu sorulara cevap ararken, Ramo,
Venedik'teki sahte ressamları görüp, boyayı keşfediyor. Artık kendisinin
de ressam olabileceği düşüncesine
kapılarak arkadaşlarına, "artık ressama ihtiyaç olmadığını" söylüyor.
Venedik tablosundan ressamın odasına çıkan Lola ve
arkadaşları, ressamın oto portresinden resim çizmeyi öğreniyor. Ardından
boyaları yanlarına alıp tablolarına geri dönüyorlar. Asker ve Lola ilk olarak
savaş tablosuna girip, aynı şekillere sahip fakat üniformaları farklı renklerde
olduğu için bitmeyen bir savaş içinde olan orduların hepsini aynı renge boyayıp
savaşı sonlandırıyorlar.
Plume, yaşadığı tabloya dönüp ilk kendini, sonra arkadaşını
boyuyor ve bunu ressamın oto portresinden öğrendiği hareketleri birebir taklit
ederek yapıyor. Taklidin taklidi olma gibi bir durum içine düşüyor. O anda
gelen arkadaşları da onların renkli haline şaşırıyor. Plume, ressamlığı,
kendisine has bir marifetmiş gibi anlatırken arkadaşları da "biz kendimizi
boyarız!" çıkışıyla fırçayı Plume'nin elinden alıyor ve usul, yöntem
bilmeden rastgele birbirlerini boyamaya başlıyor. Bu, Reufların
"aklı" nasıl karşıladığını gösteriyor. Aklı kullanmayı bilmek, en az
aklın kendisi kadar önemlidir.
Renklerine kavuşan Reuflar ile Toupinsler hızlı bir şekilde
birbirlerine adapte oluyorlar. Bu koca maceranın ve mücadelenin anahtar kavramı
"aramak"tı. Ramo, bu samimi arayışta ressamı değil onun malzemelerini
buldu ve "arayışı" bitti. Plume'nin ise bu arayıştaki ufku Toupinsler
gibi olmaktı. Renklendi ve onlara benzedi, onun da "arayışı" bitti.
Ressamı hâlâ merak eden ve ruhunun sorularının peşine düşen
Lola'nın arayışı devam ediyor. Lola o tablodan çıkıp ressamın evine gidiyor. Bu
sefer ressamın odası derli toplu, dışarıdan gelen gün ışığı odayı aydınlatmış
vaziyette. Lola, odanın küçük bir aralığından dışarı çıkıyor ve
"arayışının" neticesine varıyor. Lola'nın gözüyle bakacak olursak, cennet gibi bir yere çıkıyor ve ressamı orada manzara resmi çizerken görüyor.
Lola aklındaki soruları sormasa da cevaplarını alıyor. Ressamın tabloyu yarım
bırakması ve artık manzara resmi çizmesi "bir adam yaratmanın" ne
kadar zor olduğunu bildiğinden kaynaklanıyor.
Lola en sonunda ressama, "Seni kimin çizdiğini de bilmek
istiyorum." deyip sınırları olmayan mekanda, sınırları olmayan
düşünceleriyle yürüyüşe çıkıyor.
Lola’nın bu ruhi tavrı, her ne aradığını bilmese de, sadece meraktan da olsa çok
değerli.
Çünkü Lola, bulmak için değil aramak için yola koyuldu.
Ramo ve Plume’nin kaçırdığı nokta ise, ressamın muradını bilememeleri idi…
Yorumlar
Yorum Gönder