Ana içeriğe atla

İrade Meselesi Üzerine

     Dünden bugüne, bugünden yarına insanlar ve toplumlar hep aynı sorunlarla karşılaşmışlardır ve karşılaşacaklardır. Zamana ve döneme göre bu sorunlar değişiklik göstermemiş, sadece zorluk seviyesinde değişmeler olmuştur. Bu zorlukların da reçetesi, bütün zamanları kapsayacak şekilde verilmiştir ve insan için geriye tek bir anahtar kelime kalmıştır: İrade.

    İnsanı diğer canlılara nazaran daha önemli kılan, “irade sahibi” bir varlık olmasıdır. Sözcük kapsamında irade, “İnsanın herhangi bir eylemi gerçekleştirme yolunda iç ve dış koşullarıyla belirlenen bilinçli kararlılığı” olarak tanımlanabilir.

    İradenin iki temel bileşeni vardır. Bunlardan birincisi, seçme ve karar verme, ikincisi ise eylemdir.

    Seçme ve karar verme aklî bir çaba, eylem ise ruhî bir çaba gerektirir. Yani irade, insana özgü bu iki melekenin beraber çalışması ile ilgili bir durumdur.

    İrade, her dönemde irdelenmiş, üzerine düşünülmüş ve hakkında kitaplar yazılmış bir kavramdır. Çünkü insanın, insanla beraber toplumun temel dinamiği, ateşleyicisi, harekete geçiricisi aldığı kararlar, gerçekleştirdiği eylemleridir yani iradesidir.

    Sağlam ve sağlıklı bir iradeye sahip olmak hiç şüphesiz iyi bir eğitim ile mümkündür. İrade, aklî ve ruhî çabanın ortak çalışması ile ortaya çıkan bir mekanizma demiştik. Bu eğitim, ailenin, okulun ve toplumun temel görevidir. Aklın desteklemediği ruh, ruhun desteklemediği akıl her zaman tuzağa düşer.

    Burada ilk olarak düşmanı tanımamız lazım. Bugün bizi ideallerimizden, geleceğimizden alıkoyan bizi adım adım bataklığa çeken düşmanlarımız kim?

 1- İsteksizlik ve Her Yönden Dağınıklık:

     Çaba göstermekten ve özellikle süreklilik gerektiren bir çabadan korkarız. Rahata düşkünlüğümüz, tembelliğimiz gibi insanî huylar tıpkı yer çekimi kanunu gibi doğaldır. Gerçek şu ki kararlı bir iradenin karşısında ancak devamlı bir güç durabilir. Tutkularımız ise doğası gereği geçicidir; ne kadar şiddetli olursa bir o kadar kısa sürer. Ancak hantallık, tembellik veya aymazlık diye adlandırılan huylarımız süreklilik arz eder. Bu huylarımıza karşı yapılacak düzensiz mücadele, mücadeleyi tekrar etmekten başka bir şeye yaramaz. Büyük seyyahlar, ilkel toplumların çalışamaya yeterince istekli olmadıkları için geri kaldıkları hususunda hemfikirdir.

    Medeni toplumlarla tembel toplumları ayıran, anlık çalışmalar değil düzenli ve sürekli çalışmaların toplamında harcanan eforun çok daha değerli olmasıdır. Az da olsa düzenli ama sürekli olan çalışma, uzun molalar içeren yüksek eforların toplamından daha güçlüdür ve daha değerlidir.

 Burada Peygamber Efendimiz'in Hadis-i Şerif'ini hatırlıyoruz:

 Peygamber Efendimiz (asm) buyuruyor:

 “Allah katında amellerin en makbulü az da olsa devam üzere yapılanıdır.”

 Çünkü irade, gösterilen çabanın çokluğundan ziyade tek amaca yönelik olması ile kendini belli eder.

 Dağınık, düzensiz bir çalışmanın yoğun olmasının hiçbir faydası yoktur. Bir fikrin veya duygunun içimizde canlanması ve yerleşmesi için samimi olması, devamlı olması ve tekrar etmesi gerekir. Fikir sadece içimizden geçip giderse hiçbir kıymeti olmaz ve vuku da bulmaz.

 2- Nefse Düşkünlük:

    Mücadele etmemiz gereken düşmanlarımızdan biri de tembellik ve nefse düşkünlük. Kişi kendini tembellik yüzünden tamamen bırakırken ortamın da ahlakî açıdan tamamen korunaksız hale gelmesine sebep olur. Diğer bir deyişle tembellik, insanı şehvete iter. Ayrıca ahlakî çöküntü de tembelliğe sebep olur. Bütün sebepler birbiriyle bağlantılı ve biri olmadan diğerinin olması da mümkün değil fakat ahlâk, burada daha hayatî önem taşımakta. Tembelliğe karşı gösterilen mücadele kazanılır da güzel ahlâkın tekrar idame ettirilmesi için verilen mücadele kazanılmazsa tembellik tekrar belirgin hale gelir.

    Kişinin gençliğe adım attığı zamanlar enerjisinin de en fazla olduğu zamanlardır. Bu dönemde genç, enerjisini ideallerinin (devamlılık arz edecek şekilde) uğrunda harcadığı müddetçe gelecekte bunun mükâfatlarını toplar. Fakat bu dönem bir yandan da dış uyarıcıların aklı ve ruhu en çok manipüle ettiği dönemdir. Genç fiziksel ve ruhsal değişimin bu eşiğinde sürekli gelgitler yaşar ve arzuları, tutkuları, hayalleri en yoğun şekilde yaşamak ister. Tüm bu duygular yanlış yere yönlendirildiğinde, genç kendini bir felaketin ve kısır döngünün içinde bulur. GENÇ, BU ÇETİN MÜCADELE İLE BAŞBAŞA KALMAMALIDIR.

    Gencin iradesi Mart ayının havası gibidir. Asla hava güzel diyemezsiniz, görünüşte hava güzel olduğunda bile her an değişebilir. Bir anda esen rüzgarla hava soğuyabilir, buz gibi havaya dönüşebilir. Bu yüzden gencin en ufak hava değişimine neden olacak ortamlardan uzak durması gerekir.

    Düşmanını tanımak, çözüme kavuşmanın alametidir. İrade eğitimi burada çok önemli bir hâl alıyor. Bu eğitim, insan için çocukluğundan itibaren başlamalı, gençliğe giriş döneminde ise üstüne düşülmesi en elzem mesele olmalı. Aile, okul ve toplum içinde...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özgür Umutlar

Çocukluktan bugüne gelen, umutların yüklendiği araba, Büyümüş bir ben. Geçmişin hatıralarını seyrettiğim bir ufuk. Bakışlarımız donuk,    O günlerde gelecek yoktu, Geçmiş silinmiş. An, taptaze, dopdolu. Çimenler daha yeşildi, Güneş daha kırmızıydı, Gök daha mavi.  Nereden çıktı bu uzun bacaklı adamlar? Nereden çıktı bu bolt çantalı adamlar? Neden siyah giyindiler? Neden bize bir şey söylemediler? Kim yüklendi çanları sırtına? Kim çaldı böyle acı acı? Kim tutuşturdu kırları? Kim yaktı renkleri, kokuları? Yüksek umutlar, Göğe yükselen umutlar.  Siyah bir pelerinim oldu. Öyle bir rüzgar ki yere değmedi.  Haşmetli ve kudretliydim fakat Koşamıyordum artık.  Yerime daha çok kuruldum.  Daha derin baktım ufka.  Gitmeye hiç niyetim yok.  Bu bir hesaplaşma. Bir vazgeçiş, bir kaybediş.  Arzu ve tutku ile yüklü,  Bir açlık var doyurulmamış.  Artık yorgun bakışlarımız, Başıboş geziniyor ufukta.  Heykelleri taşımaya ne gerek vardı omuzl...

Hirayama'nın İç Sesi

Her sabah uyandığımda, Hazırlanıp kapıyı açtığımda, Kafamı kaldırıp baktığımda, Gökyüzü aynı gökyüzü, Aldığım nefes aynı nefes. Direksiyonun başına oturduğumda, 80'lerden bir parça çaldığında,  Huzurlu bir şekilde yola baktığımda,  Müzik aynı müzik, Yol aynı yol.  Her iş çıkışı gittiğim park,  Dostum ağaç,  Akşam yemeği, Buzlu suyun serinliği,  Bütün aynılıklar... Aynılıklar içindeki, Farklı tatlar, Farklı kokular, Farklı duygular.  Yapayalnızlıkların arasında sürdürdüğüm aynılıklar, Bu hayata çizdiğim düz bir çizgi, Taşsız, topraksız bir yol.  Yapayalnızım, Ama huzurluyum.  Hiçbir pürüz, Hiçbir toz parçası, Hiçbir insan -doğrudan- Ve hiçbir kelime girmemeli hayatıma. Ve çıkmamalı ağzımdan gerekmedikçe.  Sözsüz yaşıyorum.  İçimde her şeye ikna ettiğim bir ben.  Konuşmak gereksiz bir eylem, Çalışmak güzel şey sadece.  Büyütmek bir ağacı, Kitap okumak, Dostum ağacın fotoğrafını çekmek.  Tüm güzellikleri bir film rulosun...