Dünden bugüne, bugünden yarına insanlar ve toplumlar hep aynı sorunlarla karşılaşmışlardır ve karşılaşacaklardır. Zamana ve döneme göre bu sorunlar değişiklik göstermemiş, sadece zorluk seviyesinde değişmeler olmuştur. Bu zorlukların da reçetesi, bütün zamanları kapsayacak şekilde verilmiştir ve insan için geriye tek bir anahtar kelime kalmıştır: İrade.
İnsanı diğer canlılara nazaran daha önemli kılan, “irade
sahibi” bir varlık olmasıdır. Sözcük kapsamında irade, “İnsanın herhangi bir
eylemi gerçekleştirme yolunda iç ve dış koşullarıyla belirlenen bilinçli
kararlılığı” olarak tanımlanabilir.
İradenin iki temel bileşeni vardır. Bunlardan birincisi, seçme ve karar verme, ikincisi ise eylemdir.
Seçme ve karar verme aklî bir çaba, eylem ise ruhî bir çaba gerektirir. Yani irade, insana özgü bu iki melekenin beraber çalışması ile ilgili bir durumdur.
İrade, her dönemde irdelenmiş, üzerine düşünülmüş ve hakkında kitaplar yazılmış bir kavramdır. Çünkü insanın, insanla beraber toplumun temel dinamiği, ateşleyicisi, harekete geçiricisi aldığı kararlar, gerçekleştirdiği eylemleridir yani iradesidir.
Sağlam ve sağlıklı bir iradeye sahip olmak hiç şüphesiz iyi bir eğitim ile mümkündür. İrade, aklî ve ruhî çabanın ortak çalışması ile ortaya çıkan bir mekanizma demiştik. Bu eğitim, ailenin, okulun ve toplumun temel görevidir. Aklın desteklemediği ruh, ruhun desteklemediği akıl her zaman tuzağa düşer.
Burada ilk olarak düşmanı tanımamız lazım. Bugün bizi
ideallerimizden, geleceğimizden alıkoyan bizi adım adım bataklığa çeken
düşmanlarımız kim?
Medeni toplumlarla tembel toplumları ayıran, anlık çalışmalar değil düzenli ve sürekli çalışmaların toplamında harcanan eforun çok daha değerli olmasıdır. Az da olsa düzenli ama sürekli olan çalışma, uzun molalar içeren yüksek eforların toplamından daha güçlüdür ve daha değerlidir.
Mücadele etmemiz gereken düşmanlarımızdan biri de tembellik ve nefse düşkünlük. Kişi kendini tembellik yüzünden tamamen bırakırken ortamın da ahlakî açıdan tamamen korunaksız hale gelmesine sebep olur. Diğer bir deyişle tembellik, insanı şehvete iter. Ayrıca ahlakî çöküntü de tembelliğe sebep olur. Bütün sebepler birbiriyle bağlantılı ve biri olmadan diğerinin olması da mümkün değil fakat ahlâk, burada daha hayatî önem taşımakta. Tembelliğe karşı gösterilen mücadele kazanılır da güzel ahlâkın tekrar idame ettirilmesi için verilen mücadele kazanılmazsa tembellik tekrar belirgin hale gelir.
Kişinin gençliğe adım attığı zamanlar enerjisinin de en fazla olduğu zamanlardır. Bu dönemde genç, enerjisini ideallerinin (devamlılık arz edecek şekilde) uğrunda harcadığı müddetçe gelecekte bunun mükâfatlarını toplar. Fakat bu dönem bir yandan da dış uyarıcıların aklı ve ruhu en çok manipüle ettiği dönemdir. Genç fiziksel ve ruhsal değişimin bu eşiğinde sürekli gelgitler yaşar ve arzuları, tutkuları, hayalleri en yoğun şekilde yaşamak ister. Tüm bu duygular yanlış yere yönlendirildiğinde, genç kendini bir felaketin ve kısır döngünün içinde bulur. GENÇ, BU ÇETİN MÜCADELE İLE BAŞBAŞA KALMAMALIDIR.
Gencin iradesi Mart ayının havası gibidir. Asla hava güzel diyemezsiniz, görünüşte hava güzel olduğunda bile her an değişebilir. Bir anda esen rüzgarla hava soğuyabilir, buz gibi havaya dönüşebilir. Bu yüzden gencin en ufak hava değişimine neden olacak ortamlardan uzak durması gerekir.
Düşmanını tanımak, çözüme kavuşmanın alametidir. İrade eğitimi burada çok önemli bir hâl alıyor. Bu eğitim, insan için çocukluğundan itibaren başlamalı, gençliğe giriş döneminde ise üstüne düşülmesi en elzem mesele olmalı. Aile, okul ve toplum içinde...
Yorumlar
Yorum Gönder