Ana içeriğe atla

Kul Ahmet'in Ceketi

    Halk, iyiyi, doğruyu ve güzeli kendi başına bulamaz, öğrenemez. Bir öğreticiye, bir yol gösterene ihtiyaç duyar. Tarihimizde ve geleneğimizde bu ihtiyacın büyük bir kısmı, âşıklarımız ve ozanlarımız tarafından  karşılanıyordu. 

    Âşıklık ve halk ozanlığı Anadolu'da toplumun öncüsü olmuş bir gelenek, halka mal olmuş bir kültürdür. Yaşamını halkla birlikte idame ettiren ozan, sazıyla sözüyle halkın sesidir.

    Toplumdaki olumlu ya da olumsuz gelişmeler, ozanın sazına, sözüne ve sesine konu olur. Ozanlarımız toplumun sorunlarını dile getirmek, olup biteni daha erken görme ve gelecek nesillere mesaj verme özellikleriyle de tanınmıştır. Böylece halka mal olmuşlardır. Ozanlık genelinde tabiat sevgisi vardır, halk sevgisi vardır, vatan sevgisi vardır, hak sevgisi vardır. Halkın bağrından kopar ve temsil ettiği toplumun sorunlarını, mesajlarını sazıyla anlatır. Yaşadıkları dönemlerde her halk ozanının farklı bir yeri vardır. Ama tüm halk ozanlarımızın buluştuğu yer, halkın gönlüdür. 

Kalıcılık, akılda değil gönülde olmakla mümkündür. Yazdıklarıyla, söyledikleriyle bugün hâlâ geçerliliğini koruyan, büyük küçük her gönülde yer etmiş bir ozanımız da rahmetli Barış Manço'dur. Şarkılarında gerek lirik gerek didaktik unsurları çok güzel kullanmış, yeri gelmiş nasihatleri ile bizlere uyarıda bulunmuştur. Ozanlığın temsiliyetini başarıyla yapmıştır. 

    Barış Manço'nun bir çok şarkısı derin anlamlar ile yüklüdür ve irdelenmesi gerekir. Bu şarkıkardan biri de ''Kul Ahmed'in Ceketi'dir.'' Hikâye tadında bir şarkı olan "Kul Ahmed'in Ceketi", bizlere eskiden 'olanı', şimdi 'olmayanı', gelecekte 'olması gerekeni' anlatıyor. Şimdi bu şarkıyı kısım kısım tahlil etmeye çalışacağız. 


Tanrı bütün kullara rızkını dağıtırken

Kimi sırtüstü yatar, kimi boşta gezerken

Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi

Kimseler anlamazdı, ya nasip ne demekti


Bu asır, şüphesiz değerlerimizin, anlayışımızın, yaşayışımızın en çok deforme olduğu asırdır. Barış Manço bizlere burada toplumumuzun portresini çiziyor. Değerleri deforme olmuş bu mahallede Kul Ahmet, yaşantısını bir derviş gibi sürdürmeye çalışan ideal bir insandır. Armutun pişip ağızlarına düşmesini bekleyen bu mahalleli, Kul Ahmet'i kendi dar dünyalarında bir dedikodu malzemesi yapıyor. Barış Manço'nun Kul Ahmet üzerinden  bizlere aşılamaya çalıştığı, idrak edildiğinde hem ferdi hem de  ictimai sorunlarımızı çözecek iki önemli kavram: Nasip ve kısmet. 


O mahallede herkes gömlek giyerdi

Bizim Kul Ahmet bir gün bir ceket diktirdi, diktirir ya


Gömlek ve ceket burada hem maddi hem manevi statü olarak algılanabilir ki ikisi de isabetli olur. Nasip ve kısmet kavramlarına sıkı sıkıya bağlı olan Kul Ahmet, mahallelinin aksine ceket giyiyor. Mahallede herkesin gömlek giymesi de onların nasip ve kısmet kavramlarından habersiz, çabadan, gayretten aciz, rahata alışmış, halihazırdan memnun ve değişime kapalı olduklarını gösteriyor. 


Ceketin buradaki bir anlamı da kefendir. Eskiden dervişler, kefenini sarık olarak başlarında taşırdı. Bundan murat ise ölümü her daim hatırlamak ve dünya yaşantısını bu düstura göre hizaya sokmaktı. Barış Manço da bize bu şarkıda  ölümü ceket ile sembolize ediyor. Kul Ahmet de ceketi sırtında, bu düstur üzere yaşamaya çalışıyor. 


Mahalleye dert oldu Kul Ahmet'in ceketi

Kul Ahmet erken kalkar, haydi ya nasip derdi

Kimseler anlamazdı, ya nasip ne demekti

Herkes gömlek giyerken, Ahmet ceket giyerdi

Konu komşuya dert oldu Kul Ahmet'in ceketi


İşi ile değil de kişi ile uğraşan insanlar her devirde olmuştur. Bu şarkıda Kul Ahmet'in karşısında bu türden insanlar var. Kul Ahmet'in kulluğunu yapması ve mahallelinin kulluğunu unutması bu ortama zemin hazırlıyor. Toplumun değişmesi şüphesiz ferdin değişmesi ile başlar. Fakat ilk önce bu anlayışın idrak edilmesi gerekir. 


Mahalleli kahvede muhabbet peşindeyken

Leylekler lak lak edip, peynir gemisi yüklerken

Kul Ahmet erken yatar, sabaha ya kısmet derdi

Kimseler anlamazdı, ya kısmet ne demekti


Bir işi yapmak, o işi konuşmaktan daha kıymetlidir. Kul Ahmet, bu şarkıda bizlere temsiliyeti ile örnek oluyor. Mahallelinin Kul Ahmet'i anlayamamasının sebebi de budur diyebiliriz. Çünkü mahalleli sadece konuşmakla kalıyor.


Herkes gömlek giye dursun

Bizim Kul Ahmet ceketini bir de astarla kaplatıverdi, kaplatır ya


Kul Ahmet, dünya ve ahiret dengesini sağlamış, kulluğunun bilincinde ve çeşitli aşırılıklardan uzak birisi. Böyle ifrat ve tefritten uzak, vasat bir yol izlemesiyle maddi veya manevi mertebe atlıyor. 


Bir gün bir yoksul öldü, üzüldü mahalleli

Ama bir kefen parası bulamadı mahalleli

Kul Ahmet dedi yalan dünya, çıkardı ceketini

Örttü garibin üstüne, kaldırdı cenazeyi


Ceketin bir de ölümü, kefeni sembolize ettiğini söylemiştik. Bu şuurla kul olan ve kul kalabilen Kul Ahmet, ölen yoksulun üzerine ceketini örtüyor. Ceketi maddi bir servet olarak düşündüğümüzde de, Kul Ahmet malını mülkünü düşünmeden feda ediyor. Mahallelinin kefen parası bulamaması burada ölüm fikrinden uzak olduklarını ve ölümü nasıl karşılayacaklarını bilmediğini gösteriyor. Bu noksanlığı da Kul Ahmet gideriyor ve yoksulun cenazesini kaldırıyor. 


Sonunda herkes anladı, ya nasip ya kısmeti

Bizim Kul Ahmet birden bire oluverdi Ahmet Bey

Ceket ise Ahmet Bey'in ceketi

İbreti alem oldu Ahmet Bey'in ceketi

Sonunda herkes anladı ya nasip ya kısmeti

İbreti alem oldu Ahmet Bey'in ceketi

Meğerse tüm keramet ceketteymiş be Ahmet

Barış'a sorar isen sen bu yolda devam et


    Kul Ahmet, bu düstur ile yaşamını idame ettirdi. Kulluğunu yaşantısıyla temsil etti ve mahalleliye örnek oldu. Ölen yoksulun üstünü örtmek için ceketini çıkarttığında Ahmet Bey' e dönüştü. Bu, bize kerametin cekette olduğunu gösteriyor. 

Ya kısmet, ya nasip meselesine gelirsek; kısmet ile nasip arasında şu fark vardır: Kısmet belki olacak belki olmayacak olay için, nasip ise kesinlikle gerçekleşecek olan ama kime veya ne zaman denk düşeceği belli olmayan olaylar için kullanılır. O zamana kadar yatmadan önce “sabaha ya kısmet” demesinde ‘Uyuyup da bir daha uyanmamak var.’ hikmeti, her sabah kalktığında “ya nasip” demesinde de hem gün başlayınca rızkını çıkarmak için çalışmaya başlama besmelesi hem de ‘bakalım ölüm bugün kimin kapısını çalacak’ sorusu vardır.”


Ne mutlu kul olabilene… 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özgür Umutlar

Çocukluktan bugüne gelen, umutların yüklendiği araba, Büyümüş bir ben. Geçmişin hatıralarını seyrettiğim bir ufuk. Bakışlarımız donuk,    O günlerde gelecek yoktu, Geçmiş silinmiş. An, taptaze, dopdolu. Çimenler daha yeşildi, Güneş daha kırmızıydı, Gök daha mavi.  Nereden çıktı bu uzun bacaklı adamlar? Nereden çıktı bu bolt çantalı adamlar? Neden siyah giyindiler? Neden bize bir şey söylemediler? Kim yüklendi çanları sırtına? Kim çaldı böyle acı acı? Kim tutuşturdu kırları? Kim yaktı renkleri, kokuları? Yüksek umutlar, Göğe yükselen umutlar.  Siyah bir pelerinim oldu. Öyle bir rüzgar ki yere değmedi.  Haşmetli ve kudretliydim fakat Koşamıyordum artık.  Yerime daha çok kuruldum.  Daha derin baktım ufka.  Gitmeye hiç niyetim yok.  Bu bir hesaplaşma. Bir vazgeçiş, bir kaybediş.  Arzu ve tutku ile yüklü,  Bir açlık var doyurulmamış.  Artık yorgun bakışlarımız, Başıboş geziniyor ufukta.  Heykelleri taşımaya ne gerek vardı omuzl...

Hirayama'nın İç Sesi

Her sabah uyandığımda, Hazırlanıp kapıyı açtığımda, Kafamı kaldırıp baktığımda, Gökyüzü aynı gökyüzü, Aldığım nefes aynı nefes. Direksiyonun başına oturduğumda, 80'lerden bir parça çaldığında,  Huzurlu bir şekilde yola baktığımda,  Müzik aynı müzik, Yol aynı yol.  Her iş çıkışı gittiğim park,  Dostum ağaç,  Akşam yemeği, Buzlu suyun serinliği,  Bütün aynılıklar... Aynılıklar içindeki, Farklı tatlar, Farklı kokular, Farklı duygular.  Yapayalnızlıkların arasında sürdürdüğüm aynılıklar, Bu hayata çizdiğim düz bir çizgi, Taşsız, topraksız bir yol.  Yapayalnızım, Ama huzurluyum.  Hiçbir pürüz, Hiçbir toz parçası, Hiçbir insan -doğrudan- Ve hiçbir kelime girmemeli hayatıma. Ve çıkmamalı ağzımdan gerekmedikçe.  Sözsüz yaşıyorum.  İçimde her şeye ikna ettiğim bir ben.  Konuşmak gereksiz bir eylem, Çalışmak güzel şey sadece.  Büyütmek bir ağacı, Kitap okumak, Dostum ağacın fotoğrafını çekmek.  Tüm güzellikleri bir film rulosun...