Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Halil'in Mektubu

Basit bir ustaydım, Elimde Bir boya fırçası O soylu duygudan  Mahrum bir ömür Yaşadım ki Renksiz, sessiz, soluksuz...  Şimdi,  Doğmak yeniden  Yağmurlu bir günde Bambaşka bir dünyaya. Çünkü ben, Seni buldum Seni gördüm  Sen, resmin...  Sen resmin.   Bir kapı açıldı  Gözlerinle  Bir kapı kapandı Gözlerinle Eşiğindeyim artık  Çileli ve güçsüz Savunmasız ve aciz bir adam.  Ruhumun çilesini, Yağmurun şiddeti artırdı, Olduğum yere yığıldım. Ve eller tellere dokundu.  O ses, o makam,  Derin bir ayrılık Ahenkli bir çığlık Ve ben, seni izliyorum.  Kavuşmak ve ayrılmak  Birdir artık bu ruhta İster diken batsın, ister taş, Gözler kapalı yürünür bu yolda Ve sen açma gözümü ne olursun.  Gelme yanıma.   

Ahmet'in Mektubu

Ben, Bitmemiş bir hattın Son noktasıydım. Anlayamadım. Anlamadım. Kalemin ucundaki  Son mürekkeptim, Damlayamadım. Damlamadım. Daha mühim işler vardı,  Cevaplanması gereken sorular. -bu yazıya inanmıyorum- Ama, Geri geleceğim. Gittim, Geri gelemedim. Onlar geldi. Geriye hiçbir şey kalmadı. Yolum, yönüm  Arkam, önüm...  Bela ve musibet  Çağırılınca gelirler.  Bunu da anlayamadım. Bir kere seslendim, İkinciye gerek kalmadı.  Yaktılar, Sadece Kül ve is kaldı.  Kalbimde iz kaldı.  Ben bu izi taşıyorum  ve Bunun imtihan olduğunu, Biliyorum. Şimdi Yeniden başlıyorum. İsleri ve izleri silmek için. O'nu yazmaktı hayalim İsteğim  Yolumu çizmek. İstikametimi.  ve evlenmekti. Bir gün Arkadaşım çağırdı beni  Önemli bir konuyu görüşmek üzere. Buluştuk.  Bir dert yükledi sırtıma,  Bir soru işaretinin çengelini taktı, Boğazımın tam ortasına. Yutkunamadım. "Bende bir kitap var Okuyanı ölümsüz kılan.  Paha biçilemez fakat, B...

Şef'in Mektubu

Atalarım güneş ile kalkar, Güneş ile yatarlardı.  Bulutlar ile yükselir, Yağmurlarla beraber yağardı.  Doğanın kalbinden, Kalbin doğasına varmışlardı.  Biz doğaya ayak uyduruyorduk, Ona insan gibi değer veriyorduk. Doğa'nın sahibi de, Üzerimizden cömertliğini eksik etmiyordu.  Biz teşekkür ediyorduk, O, daha çok veriyordu.  Yasalarımız, kanunlarımız, Örflerimiz ve adetlerimiz,  Hepsi bu yaşamı, bu ahlâkı, Pıhtılaştırmak içindi.  Hepimize yetecek kadar gökyüzü vardı; Hepimize yetecek kadar toprak.  Bir kavga başladı, Bir silah patladı. Ve bir kan döküldü  Bu toprakların üzerine.  Gökyüzü bölündü, Topraklar parçalandı. Sevginin yerini nefret aldı.  Bu bitmeyen kavga, Topraklarımıza kadar sıçradı.  Kanunlarımız onların kanunlarını yenemedi. Para onlardaydı. Savaşçılarımız, savaşçılarını yenemedi. Silah onlardaydı.   En sonunda susuz toprak gibi parçalandık. Kanlı ve kirli bir avuçta un ufak olduk. Ben de bu parçalardan s...

Tom'un Mektubu

  Benim adım Tom. Küçücük dünyamın,  Bir çizgiden ibaret olan kasabamın, Yalnızca yaşamak için yaşayan halkımın, Önderiyim.  Varsa bir fikir -nadiren de olsa- Bende süzülür ilk önce Varsa yapılacak bir iş, Bana sorulur ilk önce  Yüce duygular uğramaz pek buraya. Uğradı diyelim, Adresi benim. Bende yoğrulur. İki boyutlu olan bu kasabanın, Üçüncü boyutuyum ben.  Ağır olduğunu düşünürüm bu yükümün. Zorlanırım bazen de ama, Kimse bu yükümü sırtlamaz bu kasabada. -İstemem de zaten- Bir kitap yazıyorum, sarsıcı. Bir şiir yazıyorum, yıkıcı, Bu kasabada bilinmez böyle şeylerin kıymeti.  -Bilmesinler de zaten- Bunları kasabam için yapıyorum  Bir çıkar gözetmeden, Bir tebrik dahi beklemeden. -Beklemem de zaten-  Beni onlardan ayıran da, Tam olarak bu.  Herkes bir misyon üzere doğar ya...  Ben de bunun için varım.   Çok çetin soruların, Karmakarışık bilmecelerin,  Tam ortasındayım ben.  Anlamıyorlar beni, -Anlamasınlar da zaten-...

Timon'a Mektup

Fütursuzca iyilik saçmak, mutluluğun sarhoşluğu varken yüreğinde...  Saçılan sözcükler, sözler, iyi duygular ve iyi dilekler... Verip veriştirmekti en kötüsü. Sorgusuz sualsiz, ağızdan çıkan her söze, uzatılan her ele. Sağa sola ne kadar varsa para pul, Dağıtmaktı en kötüsü varını yoğunu. En çok da, yerine yenisini koyamadığın, yüreğinin hazinesi tüketmekti canını yakan. Timon. Artık çok geç... Faydasız beddualar, kargışlar. Faydasız nefret dolu sözcükler, gereksiz insan tanımlamaları, betimlemeler.   Sen getirdin insanlığı bu hâle. En az o dalkavuklar kadar, sen de günahkârsın, sen de yalancısın,  Timon.  Ağzından bir an olsun düşmeyen, yüreğinde zerresi bulunmayan şeref ve onur için  yaşadığını zanneden zavallı.  Yanlışı yanlış ile düzeltmeye çalışan, dilde mahir, işte aciz  insancık.  Kötülük ve nefret, senden miras bütün insanlığa. İntikam. Ve dahası cinayet... Sen iyi olmayı, iyilik yapmayı beceremezsin. İyiliğinde kötülük, cömertliğinde cimr...

Gülün Kokusu Var/dı

Gülün adı hâlâ var ama kokusu yok.  Oysa ki isminin de resminin de kokması lazımdı.  İsmine ve resmine bile gerek yoktu aslında.  Aklıma her geldiğinde, gönlüme her düştüğünde kokunun gelmesi lazımdı.  Gülün kokusu vardı.  Çok kısa bir zaman.  Bütün bir ömrü o kısacık zaman hatırına yaşamak ne kadar zor.  O kokuyu bir ömür taşımak ne kadar zor.  Gülün kokusu vardı.  Bir düş kurduran, Uçsuz bucaksız bahçeler, Milyonlarca gül, Sonsuz gül, ölene kadar gül.  Burası cennetti. Gülün kokusu vardı.  Ben dünyaya geldim ve çocuktum.  Bir gülü kokladım, Başım döndü.  Dünya bunun içinmiş meğer   Bir koku hatırına yaşamak...  Gülün kokusu var/dı. Büyüdüm.  Artık ondan mahrum yaşıyorum Ama seni arıyorum. 

Yarınlar Bugünün Düşmanıdır.

       Hayatta bazı anlar vardır ki, insan, o anların güzel bir filmden, güzel bir kesit gibi olmasını ister. Zamanı yavaşlatmak ve duygularını ağır ağır, yoğun bir şekilde aktarmak ister. O anlar hayatta bir dönüm noktası bir mihenk taşı olmalıdır çünkü. İnsanın hayatını anlamlandırma gayreti bir bakıma da bu anlara muhtaçtır. Ama her "an" bir telaşa kurban gider. Bir koşturmacaya. Bir meşguliyete ve yarınlara.  Sevgiler ertelenir, duygular ötelenir. Yenilir ve yutulur.  Yeri gelir kelimeler aciz kalır. Gözlerin de feri sönmüştür. Hayattan bir şey beklemek bir gün sonraya kalmıştır yine.  Sürprizler için hazırlıklı değildir artık insan. İyiyi ister, isteksizdir; kötüye karşı gardını almıştır; tahammülsüzdür, saldırgandır ve alıngandır. İnsan, hayrı ve şerri unutmuştur.  Sonu kötü biten hikâyeler, başka başka hikâyeler için iyi bir başlangıç fırsatıdır ayrıca. İnsan bunu da unutmuştur.  Artık anlayalım ve hatırlayalım, An, insan tarafından ha...

Sanata ve Sanatçıya Genel Bir Bakış

       Geçmişten günümüze sanatın birçok tanımı yapılmış, her devire, her dünya görüşüne göre sanat yeniden tanımlanmıştır ve sanat ona göre işlev kazanmıştır. Sanat kelimesi Arapça bir kelime olup, "imalat, işçilik, ustalık hüner" anlamına gelir. "Sanat ve estetik nereden doğmuştur veya kaynağı nedir?’’ sorusuna vereceğimiz cevap bizim çerçevemizden şudur: “Allah (cc), “Ben ona kendi ruhumdan üfledim. Ben onu yarattım, ona bir ölçü verdim.” buyuruyor. Ayete bu gözle bakıldığında ortaya muhteşem bir sanat eseri çıkmaktadır. İnsan, fâilini ve sanatkârını da gösteren ilahi bir sanat eseridir.”(1)  Allah’ın (cc) ruhundan üflediği, maddi ve manevi bir sanat eseri olan insan da bedeninde taşıdığı ruh sebebiyle veyahut ruhun güzellik ve estetik ihtiyacına binaen, içinde bulunduğu dünyada, temaşa ettiği, üzerine tefekkür ettiği, işittiği ve dokunduğu ‘güzellikler’ karşında tepkisiz kalamamıştır. Tepkisiz kalamayan, üretme, nesne üzerinde hüner gösterme durumunda olan i...

Reşat Nuri Güntekin’in "Çalıkuşu" ve "Yeşil Gece" Romanının Mukayeseli Tahlili

            Reşat Nuri Güntekin, bu iki romanı (Çalıkuşu ve Yeşil Gece) 1920’li yıllarda, yani cumhuriyetin ilan edildiği, inkılapların olduğu dönemde kaleme alır. Romanlarda idealize edilmiş "aydın" karakterler (Ali Şahin, Feride) üzerinden Anadolu’nun, Anadolu insanının, Anadolu anlayışının portresi çizilir. Cumhuriyet inkılaplarına denk gelen bu dönemde yazılmış romanlar, insanların kafasında, zihniyetinde de bir inkılap yapma çabası olarak görülebilir. Her iki romanda da gördüğümüz üzere Anadolu geri kalmıştır ve elinden tutulması gerekmektedir. Bu görev “cumhuriyet aydınlarına” düşmüştür. Aynı zamanda Osmanlı’nın son demlerine denk gelen bu dönemde romanlarda ön planda olan ve üzerine düşülen eğitim sorunu apaçık ortadadır. Bir şeylerin yanlış gittiği doğrudur. Fakat bu yanlışlıkları doğuran şey din midir yoksa yanlış din anlayışı mıdır? Reşat Nuri Güntekin’in Yeşil Gece romanında daha belirgin olarak işlenen fikir, din faktörünün bütün bu ger...

Üç Şairin Şiirinde Çocuk Ve Çocukluk (Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Nazım Hikmet Ran)

     Çocukluk dönemi, insanın yaşamında şüphesiz en saf ve temiz olduğu dönemdir. Çünkü çocukluk döneminde insan, eşyayı, insanı, tabiatı ruhu sezer ve ruhu ile anlamaya çalışır. Bakışı, bir bakıştan; duyuşu bir duyuştan ötedir. Çocukluk, aklın ve ağır sorumlulukların, şüphelerin ve kötülüklerin olmadığı bir dönemdir. Bundan dolayıdır ki kimi insanlar bu dönemlerine derin bir iştiyak duyar. Bu kişilerin başında sanatçılar/şairler gelir. Onlar bu hasretini şiirlerinde, eserlerinde dile getirirler. Biz, üç şairin (Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Nazım Hikmet Ran) şiirlerinde çocuğu, çocuğun ele alınışını ve çocuk hikmetini inceleyeceğiz.   1- Necip Fazıl Kısakürek - Çocuk Annesi gül koklasa, ağzı gül kokan çocuk; Ağaç içinde ağaç geliştiren tomurcuk...      Necip Fazıl Kısakürek, Çocuk şiirinde çocuğu daha çok hikmet tarafından ele alır. Çocuk anneden bir parçadır. Biyolojik bağdan ziyade çocuk, annesinin bir yansımasıdır. Aralarında...

Gerçekliği Kurcalayan Bir Film: Truman Show (Şuur Seviyesi Değiştikçe Gerçeklik Seviyesi Değişir.)

     Geçmişten günümüze gerçekliği sorgulanan dünyamızın içinde bugün medya ve iletişim araçlarının çoğalmasıyla beraber ne yazık ki televizyonların, dizilerin, programların bizi hapsettiği "yapay" gerçekliğin içinde sıkışmış durumdayız. Bir üst gerçekliğe hamle yapmamız gerekirken bir altına iniyoruz. Ve olduğumuz yerde mutluyuz…       Senaryosunu Andrew Niccol’ün yazdığı, yönetmenliğini Peter Weir’in yaptığı Truman Show (1998) esasen bir simülasyon evreninde yaşamakta olan Truman Burbank (Jim Carrey)’in simülakrlar içinde yaşadığı "hiper gerçekliği" anlatmaktadır. Baudrillard’ın simülasyon kuramına başarılı bir örnek teşkil eden film aynı zamanda ciddi bir medya eleştirisidir. “Oyuncuların televizyonda bizlere sahte duygular vermesinden sıkıldık. Görkemli sahne görsellerinden ve özel efektlerden bıktık. İçinde yaşadığı dünya sahte olsa da Truman’ın kendisinde yapay olan hiçbir şey yok. Ne senaryo ne replik kartları... ” Yukarıdaki cümleler film...