Atalarım güneş ile kalkar,
Güneş ile yatarlardı.
Bulutlar ile yükselir,
Yağmurlarla beraber yağardı.
Doğanın kalbinden,
Kalbin doğasına varmışlardı.
Biz doğaya ayak uyduruyorduk,
Ona insan gibi değer veriyorduk.
Doğa'nın sahibi de,
Üzerimizden cömertliğini eksik etmiyordu.
Biz teşekkür ediyorduk,
O, daha çok veriyordu.
Yasalarımız, kanunlarımız,
Örflerimiz ve adetlerimiz,
Hepsi bu yaşamı, bu ahlâkı,
Pıhtılaştırmak içindi.
Hepimize yetecek kadar gökyüzü vardı;
Hepimize yetecek kadar toprak.
Bir kavga başladı,
Bir silah patladı.
Ve bir kan döküldü
Bu toprakların üzerine.
Gökyüzü bölündü,
Topraklar parçalandı.
Sevginin yerini nefret aldı.
Bu bitmeyen kavga,
Topraklarımıza kadar sıçradı.
Kanunlarımız onların kanunlarını yenemedi.
Para onlardaydı.
Savaşçılarımız, savaşçılarını yenemedi.
Silah onlardaydı.
En sonunda susuz toprak gibi parçalandık.
Kanlı ve kirli bir avuçta un ufak olduk.
Ben de bu parçalardan sadece biriyim.
Ben buraya,
Dünyamdan başka bir dünyaya
Nasıl geldim?
ve
Neden geldim?
Bu dünya kimindi?
Suçum neydi tam olarak?
Benden istedikleri şey neydi?
Uzunca bir zamandır buradayım.
Bu soğuk ve sessiz duvarların gürültüsünden,
Sağır ve dilsiz oldum.
Teşhis konuldu,
Bilime göre,
Ben bir deliyim.
Burada mahkum olmayı
ve
Burada ölmeyi hak ettim.
Herkes fazla sakin ve kibardı bize karşı.
Hemşireler ve doktorlar.
Bu davranışlarının altında yatan
Vahşeti ve korkuyu,
Hissedebiliyordum.
Bizden korkuyorlardı.
Yaşamları değerliydi.
Ölmekten korkuyorlardı.
Burada kendimi iyi hissetmiyordum.
Bu yerde tek dayanağım,
Elimdeki paspastı.
Doğa ile bağ kurabildiğim,
Ve ona dokunabildiğim.
Bir arkadaş getirdiler,
O da deliydi bilime göre.
Bir akşam bana selam verdi.
Sıcakkanlı ve samimiydi.
Bana bir isim buldu,
Şef.
Hoşuma gitmişti.
Diğer arkadaşlar benim,
Sağır ve dilsiz olduğumu söylediler ona.
Buraya gelme sebebini bilmiyordum
Fakat,
Bizlere insan olduğumuzu hatırlatmak için
Gelmiş gibiydi.
Ve burada insan olmak,
İnsan gibi yaşamak,
İyileşmek yasaktı.
En büyük suçlardan biriydi.
Cezası,
Dört duvarın içinde bir dört duvar,
Deliliğin üzerinde bir delilikti.
O da bunları göze alarak,
Tutsak edilmiş insanlığımızın,
Deli gömleği giydirilmiş ruhumuzun
Zincirlerini kırmaya çalışıyordu.
Ona çok müteşekkirdik.
Ama o, artık açık hedef haline gelmişti.
Hislerim beni yanıltmıyorsa,
Bir bedel ödeyecekti.
Yaşamak güzeldi.
Yaşamak neydi?
Yaşamak güzelmiş.
Yaşamak güzel.
O artık bende bitmeyecek bir sevincin,
Arzusunu tutuşturdu.
Sönmeyecek bir meşalenin,
Ateşini yaktı.
Yürünmesi gerek bir idealin,
Yolunu gösterdi.
O ve ben, kaçacaktık buradan.
Yolu biliyordum ve kendimi
Hiç olmadığım kadar güçlü hissediyordum.
Ama Arkadaşım...
Onu götürdüler.
Onu, kuralları çiğnediği için cezalandırdılar.
Bilim, insanları işkence ile
Eğitirdi burada.
Arkadaşım eğitimini tamamladı.
Onda, ona ait ne varsa, hepsini aldılar.
Onun ruhunu söküp aldılar.
Ölmek istedi.
Yumuşak ve hafif bir şekilde,
Öldürdüm onu.
Daha fazla acı çekmemesi için
Oysa ki beraber kaçacaktık buradan.
Olmadı.
Bu hayattan ödül olarak ölüm düştü
Onun payına.
Onun sevincini ben yaşatacaktım artık.
Doğduğum ve büyüdüğüm yerde,
Atalarımın topraklarında.
İçerideki mermer sütunu kaldırdım
ve
Cama fırlattım.
Paramparça.
Beni engelleyebilecek hiçbir şey
Kalmamıştı burada.
Ve
Geride kalan arkadaşlar
Halinden memnundu.
Ama ben koşuyorum,
Koşmayı bana o öğretmişti,
Koşuyorum atalarımın topraklarına,
Ruhumun pusulasıyla koşuyorum.
Kuşlarla konuşmaya,
Irmakları dinlemeye.
Gidiyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder