Ana içeriğe atla

Ahmet'in Mektubu

Ben,
Bitmemiş bir hattın
Son noktasıydım.
Anlayamadım.

Anlamadım.

Kalemin ucundaki 
Son mürekkeptim,
Damlayamadım.

Damlamadım.

Daha mühim işler vardı, 
Cevaplanması gereken sorular.

-bu yazıya inanmıyorum-
Ama,
Geri geleceğim.
Gittim,
Geri gelemedim.

Onlar geldi.
Geriye hiçbir şey kalmadı.
Yolum, yönüm 
Arkam, önüm... 

Bela ve musibet 
Çağırılınca gelirler. 
Bunu da anlayamadım.

Bir kere seslendim,
İkinciye gerek kalmadı. 

Yaktılar,
Sadece
Kül ve is
kaldı. 
Kalbimde iz kaldı. 

Ben bu izi taşıyorum 
ve
Bunun imtihan olduğunu,
Biliyorum.

Şimdi
Yeniden başlıyorum.

İsleri ve izleri silmek için.

O'nu yazmaktı hayalim
İsteğim 
Yolumu çizmek.
İstikametimi. 

ve evlenmekti.

Bir gün
Arkadaşım çağırdı beni 
Önemli bir konuyu görüşmek üzere.
Buluştuk. 

Bir dert yükledi sırtıma, 
Bir soru işaretinin çengelini taktı,
Boğazımın tam ortasına.
Yutkunamadım.

"Bende bir kitap var
Okuyanı ölümsüz kılan. 

Paha biçilemez fakat,
Biçildiği kadarını paylaşalım."

Bunu yapamazdım
ama
   
Yolumu çizmek için
Gerekli mürekkep
Buydu belki de

-bilemiyorum-

Hayatımda bir nokta eksik
Orayı doldurabilirdim belki bununla.

-yapamam-
dur bir dakika
-düşünmem lazım-

Peki tamam. 

Bu işle ilgilenen 
Birkaç kişiyi aradım ve 
Çağırdım buraya. 

Değerini biliyordum bu kitabın. 
Altına bırakmayacaktım.

Adamların pek tekin olmadığını da biliyordum.
Ama tam da,
Bilmenin pek de işe yaramadığı 
O vakitteyim. 

Bir arbede çıktı ve 
Onlar kitabı alıp arkadaşımı öldürdüler.
Ben de onları öldürdüm ve
Kitabı aldım. 

Mezarlarını kazdım ve onları gömdüm
Bir nokta bıraktım.
Bembeyaz bir sayfaya.
Zamanı ve mekânı olmayan
Bu alana. 


Ölümsüzlük diyordum. 
Ölümsüzlük uğruna ölüm.
İnsanoğlunun yazgısı.

Öldürdüm.

Kutsal bir cinayet gibi gözükebilir.
Ama değil. 
Biliyorum. 

Suç içinde suç
Ölüm içinde ölüm
Azap içinde azap.

Şimdi ne yapacağım?
Böyle nasıl yaşayacağım?

Bu kitaba utanarak bakıyorum artık

Bu sonsuz mahcubiyet
Bu bitmeyen işkence 
ile 
Nasıl yol yürürüm?

Bu kitabı ehline ulaştırmam lazım 
Bu acının ağırlığını 
Üstümden atmam lazım. 

Bir üstat biliyordum
Ona verecektim kitabı

Günlerce, haftalarca yürüdüm. 
ve 
Ulaştım ona. 

Kitabı gösterdim 
Olduğu yere yığıldı. 

Bu suç da benim üzerime kaldı. 

Kitabı aldım ve kaçtım oradan. 

Artık yol ve iz bilmiyordum.

Bir çıkış arıyordum. 

Bir motor sesi işittim ve o yöne doğru gittim.

Bir adam oğlunu arıyordu. 

Aklının noktası noksan.

Sırf kaçmak için, atladım motora 
ve 
Yolu tarif ettim.
Bilmiyordum
ama 
Kurtulmak istiyordum. 

Ama bir umut bağlanmıştı yeniden bana. 
Bir noktayı tamamlamak 
Düştü yine payıma. 

Oğlunu bulduk 
Yere serilmişti.
Ruhum gibi. 

Onu sırtıma aldım.

Sisifos'un azabını 
Sırtımda hissettim haylice.

Düşüyordum, kalkıyordum. 
ve
Bir daha düşüyordum. 

Kalkamadım.

O anda bir araba geldi. 
Üstat ve yardımcısıydı.

Beni tuttular ve 
Ruhumda yaşadığım azabımı
Bedenimde de hissettirdiler. 

Tüm olan bitenden,
Haberdar olmuşlardı.

ve bana tüm bunları da,

Çantamdaki kitabın 
kutsiyeti hatırına 
yaptılar. 

Kitabı aldılar. 
ve 
Mezarın yerini sordular. 

Bir nokta bırakmıştım işaret olarak.
Kalbimdeki nokta ile bulacaktım
o mezarı. 

Hep beraber gittik ve
Kaz dediler. 

Yazmak varken
Kazmak düştü kaderime. 
Mezarımı 


Kazdım,
Son gücüm, son kuvvetim ile
Kazdım   

        Kazdı...

                    Kazd...

                                Kaz...

                                            Ka...   

                                                      K...

Bu hattın son noktasını
Kalemimle değil,
Hayatımla tamamladım. 

Kötülüğü ben istedim,
Ben çağırdım... 

Ben,
Bitmemiş bir hattın
Son noktasıydım.
Anlayamadım.


"Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?"










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özgür Umutlar

Çocukluktan bugüne gelen, umutların yüklendiği araba, Büyümüş bir ben. Geçmişin hatıralarını seyrettiğim bir ufuk. Bakışlarımız donuk,    O günlerde gelecek yoktu, Geçmiş silinmiş. An, taptaze, dopdolu. Çimenler daha yeşildi, Güneş daha kırmızıydı, Gök daha mavi.  Nereden çıktı bu uzun bacaklı adamlar? Nereden çıktı bu bolt çantalı adamlar? Neden siyah giyindiler? Neden bize bir şey söylemediler? Kim yüklendi çanları sırtına? Kim çaldı böyle acı acı? Kim tutuşturdu kırları? Kim yaktı renkleri, kokuları? Yüksek umutlar, Göğe yükselen umutlar.  Siyah bir pelerinim oldu. Öyle bir rüzgar ki yere değmedi.  Haşmetli ve kudretliydim fakat Koşamıyordum artık.  Yerime daha çok kuruldum.  Daha derin baktım ufka.  Gitmeye hiç niyetim yok.  Bu bir hesaplaşma. Bir vazgeçiş, bir kaybediş.  Arzu ve tutku ile yüklü,  Bir açlık var doyurulmamış.  Artık yorgun bakışlarımız, Başıboş geziniyor ufukta.  Heykelleri taşımaya ne gerek vardı omuzl...

Hirayama'nın İç Sesi

Her sabah uyandığımda, Hazırlanıp kapıyı açtığımda, Kafamı kaldırıp baktığımda, Gökyüzü aynı gökyüzü, Aldığım nefes aynı nefes. Direksiyonun başına oturduğumda, 80'lerden bir parça çaldığında,  Huzurlu bir şekilde yola baktığımda,  Müzik aynı müzik, Yol aynı yol.  Her iş çıkışı gittiğim park,  Dostum ağaç,  Akşam yemeği, Buzlu suyun serinliği,  Bütün aynılıklar... Aynılıklar içindeki, Farklı tatlar, Farklı kokular, Farklı duygular.  Yapayalnızlıkların arasında sürdürdüğüm aynılıklar, Bu hayata çizdiğim düz bir çizgi, Taşsız, topraksız bir yol.  Yapayalnızım, Ama huzurluyum.  Hiçbir pürüz, Hiçbir toz parçası, Hiçbir insan -doğrudan- Ve hiçbir kelime girmemeli hayatıma. Ve çıkmamalı ağzımdan gerekmedikçe.  Sözsüz yaşıyorum.  İçimde her şeye ikna ettiğim bir ben.  Konuşmak gereksiz bir eylem, Çalışmak güzel şey sadece.  Büyütmek bir ağacı, Kitap okumak, Dostum ağacın fotoğrafını çekmek.  Tüm güzellikleri bir film rulosun...