Ben,
Bitmemiş bir hattın
Son noktasıydım.
Anlayamadım.
Anlamadım.
Kalemin ucundaki
Son mürekkeptim,
Damlayamadım.
Damlamadım.
Daha mühim işler vardı,
Cevaplanması gereken sorular.
-bu yazıya inanmıyorum-
Ama,
Geri geleceğim.
Gittim,
Geri gelemedim.
Onlar geldi.
Geriye hiçbir şey kalmadı.
Yolum, yönüm
Arkam, önüm...
Bela ve musibet
Çağırılınca gelirler.
Bunu da anlayamadım.
Bir kere seslendim,
İkinciye gerek kalmadı.
Yaktılar,
Sadece
Kül ve is
kaldı.
Kalbimde iz kaldı.
Ben bu izi taşıyorum
ve
Bunun imtihan olduğunu,
Biliyorum.
Şimdi
Yeniden başlıyorum.
İsleri ve izleri silmek için.
O'nu yazmaktı hayalim
İsteğim
Yolumu çizmek.
İstikametimi.
ve evlenmekti.
Bir gün
Arkadaşım çağırdı beni
Önemli bir konuyu görüşmek üzere.
Buluştuk.
Bir dert yükledi sırtıma,
Bir soru işaretinin çengelini taktı,
Boğazımın tam ortasına.
Yutkunamadım.
"Bende bir kitap var
Okuyanı ölümsüz kılan.
Paha biçilemez fakat,
Biçildiği kadarını paylaşalım."
Bunu yapamazdım
ama
Yolumu çizmek için
Gerekli mürekkep
Buydu belki de
-bilemiyorum-
Hayatımda bir nokta eksik
Orayı doldurabilirdim belki bununla.
-yapamam-
dur bir dakika
-düşünmem lazım-
Peki tamam.
Bu işle ilgilenen
Birkaç kişiyi aradım ve
Çağırdım buraya.
Değerini biliyordum bu kitabın.
Altına bırakmayacaktım.
Adamların pek tekin olmadığını da biliyordum.
Ama tam da,
Bilmenin pek de işe yaramadığı
O vakitteyim.
Bir arbede çıktı ve
Onlar kitabı alıp arkadaşımı öldürdüler.
Ben de onları öldürdüm ve
Kitabı aldım.
Mezarlarını kazdım ve onları gömdüm
Bir nokta bıraktım.
Bembeyaz bir sayfaya.
Zamanı ve mekânı olmayan
Bu alana.
Ölümsüzlük diyordum.
Ölümsüzlük uğruna ölüm.
İnsanoğlunun yazgısı.
Öldürdüm.
Kutsal bir cinayet gibi gözükebilir.
Ama değil.
Biliyorum.
Suç içinde suç
Ölüm içinde ölüm
Azap içinde azap.
Şimdi ne yapacağım?
Böyle nasıl yaşayacağım?
Bu kitaba utanarak bakıyorum artık
Bu sonsuz mahcubiyet
Bu bitmeyen işkence
ile
Nasıl yol yürürüm?
Bu kitabı ehline ulaştırmam lazım
Bu acının ağırlığını
Üstümden atmam lazım.
Bir üstat biliyordum
Ona verecektim kitabı
Günlerce, haftalarca yürüdüm.
ve
Ulaştım ona.
Kitabı gösterdim
Olduğu yere yığıldı.
Bu suç da benim üzerime kaldı.
Kitabı aldım ve kaçtım oradan.
Artık yol ve iz bilmiyordum.
Bir çıkış arıyordum.
Bir motor sesi işittim ve o yöne doğru gittim.
Bir adam oğlunu arıyordu.
Aklının noktası noksan.
Sırf kaçmak için, atladım motora
ve
Yolu tarif ettim.
Bilmiyordum
ama
Kurtulmak istiyordum.
Ama bir umut bağlanmıştı yeniden bana.
Bir noktayı tamamlamak
Düştü yine payıma.
Oğlunu bulduk
Yere serilmişti.
Ruhum gibi.
Onu sırtıma aldım.
Sisifos'un azabını
Sırtımda hissettim haylice.
Düşüyordum, kalkıyordum.
ve
Bir daha düşüyordum.
Kalkamadım.
O anda bir araba geldi.
Üstat ve yardımcısıydı.
Beni tuttular ve
Ruhumda yaşadığım azabımı
Bedenimde de hissettirdiler.
Tüm olan bitenden,
Haberdar olmuşlardı.
ve bana tüm bunları da,
Çantamdaki kitabın
kutsiyeti hatırına
yaptılar.
Kitabı aldılar.
ve
Mezarın yerini sordular.
Bir nokta bırakmıştım işaret olarak.
Kalbimdeki nokta ile bulacaktım
o mezarı.
Hep beraber gittik ve
Kaz dediler.
Yazmak varken
Kazmak düştü kaderime.
Mezarımı
Kazdım,
Son gücüm, son kuvvetim ile
Kazdım
Kazdı...
Kazd...
Kaz...
Ka...
K...
Bu hattın son noktasını
Kalemimle değil,
Hayatımla tamamladım.
Kötülüğü ben istedim,
Ben çağırdım...
Ben,
Bitmemiş bir hattın
Son noktasıydım.
Anlayamadım.
artık bu yaşa erdirdin beni, anladım
gençken almadın canımı, bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?"
Yorumlar
Yorum Gönder