Ana içeriğe atla

Yarınlar Bugünün Düşmanıdır.

     Hayatta bazı anlar vardır ki, insan, o anların güzel bir filmden, güzel bir kesit gibi olmasını ister. Zamanı yavaşlatmak ve duygularını ağır ağır, yoğun bir şekilde aktarmak ister. O anlar hayatta bir dönüm noktası bir mihenk taşı olmalıdır çünkü. İnsanın hayatını anlamlandırma gayreti bir bakıma da bu anlara muhtaçtır.

Ama her "an" bir telaşa kurban gider. Bir koşturmacaya. Bir meşguliyete ve yarınlara. 

Sevgiler ertelenir, duygular ötelenir. Yenilir ve yutulur. 

Yeri gelir kelimeler aciz kalır. Gözlerin de feri sönmüştür. Hayattan bir şey beklemek bir gün sonraya kalmıştır yine. 

Sürprizler için hazırlıklı değildir artık insan. İyiyi ister, isteksizdir; kötüye karşı gardını almıştır; tahammülsüzdür, saldırgandır ve alıngandır. İnsan, hayrı ve şerri unutmuştur. 

Sonu kötü biten hikâyeler, başka başka hikâyeler için iyi bir başlangıç fırsatıdır ayrıca. İnsan bunu da unutmuştur. 

Artık anlayalım ve hatırlayalım,

An, insan tarafından hazırlanmaz; hazırlanmıştır zaten. Yaşanır ve değerlendirilir. 

Her an, kendi içinde anlamlıdır. Yarınlar, bugünün düşmanıdır. 

Ve sevgiler, "uygun zamanların" girdabında yok olur.  


SEVGİLERDE


Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.

Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.

 

BEHÇET NECATİGİL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özgür Umutlar

Çocukluktan bugüne gelen, umutların yüklendiği araba, Büyümüş bir ben. Geçmişin hatıralarını seyrettiğim bir ufuk. Bakışlarımız donuk,    O günlerde gelecek yoktu, Geçmiş silinmiş. An, taptaze, dopdolu. Çimenler daha yeşildi, Güneş daha kırmızıydı, Gök daha mavi.  Nereden çıktı bu uzun bacaklı adamlar? Nereden çıktı bu bolt çantalı adamlar? Neden siyah giyindiler? Neden bize bir şey söylemediler? Kim yüklendi çanları sırtına? Kim çaldı böyle acı acı? Kim tutuşturdu kırları? Kim yaktı renkleri, kokuları? Yüksek umutlar, Göğe yükselen umutlar.  Siyah bir pelerinim oldu. Öyle bir rüzgar ki yere değmedi.  Haşmetli ve kudretliydim fakat Koşamıyordum artık.  Yerime daha çok kuruldum.  Daha derin baktım ufka.  Gitmeye hiç niyetim yok.  Bu bir hesaplaşma. Bir vazgeçiş, bir kaybediş.  Arzu ve tutku ile yüklü,  Bir açlık var doyurulmamış.  Artık yorgun bakışlarımız, Başıboş geziniyor ufukta.  Heykelleri taşımaya ne gerek vardı omuzl...

Hirayama'nın İç Sesi

Her sabah uyandığımda, Hazırlanıp kapıyı açtığımda, Kafamı kaldırıp baktığımda, Gökyüzü aynı gökyüzü, Aldığım nefes aynı nefes. Direksiyonun başına oturduğumda, 80'lerden bir parça çaldığında,  Huzurlu bir şekilde yola baktığımda,  Müzik aynı müzik, Yol aynı yol.  Her iş çıkışı gittiğim park,  Dostum ağaç,  Akşam yemeği, Buzlu suyun serinliği,  Bütün aynılıklar... Aynılıklar içindeki, Farklı tatlar, Farklı kokular, Farklı duygular.  Yapayalnızlıkların arasında sürdürdüğüm aynılıklar, Bu hayata çizdiğim düz bir çizgi, Taşsız, topraksız bir yol.  Yapayalnızım, Ama huzurluyum.  Hiçbir pürüz, Hiçbir toz parçası, Hiçbir insan -doğrudan- Ve hiçbir kelime girmemeli hayatıma. Ve çıkmamalı ağzımdan gerekmedikçe.  Sözsüz yaşıyorum.  İçimde her şeye ikna ettiğim bir ben.  Konuşmak gereksiz bir eylem, Çalışmak güzel şey sadece.  Büyütmek bir ağacı, Kitap okumak, Dostum ağacın fotoğrafını çekmek.  Tüm güzellikleri bir film rulosun...