İşte bu herkesin tadacağı, İşte bu herkesin içeceği, İşte bu herkesin bineceği, İşte bu herkesin ineceği, Adını zikretmesem de olur... İlk ayrılığımdı bu kadar uzun süre. Yalnızlık diyordum, bir gün, biliyordum. Korkuya, o değişmez yazgıya gidiyordum, Acı ve tatlı, umutlu ve umutsuz, sürüne sürüne. Hepsi geçer diyordum iyi niyetimden bir perde çekerek gözlerime. Tesellim vardı, sebeplerim vardı. Zamanım yoktu, zamanı yoktu. Vadesi dolanın bahanesi yoktu. 2025 treni indiriyor yolcularını Ben bir belirsizlik girdabı Ben körelmiş bir kalp Ben ne yaptığını bilmeyen Bu tren çok acımasız. Kimseye geçmedi bu kıyağı Bana da... İndirmeden devam etmedi yolcularını Sen ineceğini söylemiştin rüyamda Artık huzursuz bir yolculuktu bu senin için Gökyüzü ve ağaçlardan, öten kuşlardan, Çocuk cıvıltılarından serinlemiyordu için. Ne varsa yaşanacak, Bir anlamı kalmamıştı Yaklaştıkça son durağa. Herkes inecekti elbet bir gün Sen de. İlk de...
Çocukluktan bugüne gelen, umutların yüklendiği araba, Büyümüş bir ben. Geçmişin hatıralarını seyrettiğim bir ufuk. Bakışlarımız donuk, O günlerde gelecek yoktu, Geçmiş silinmiş. An, taptaze, dopdolu. Çimenler daha yeşildi, Güneş daha kırmızıydı, Gök daha mavi. Nereden çıktı bu uzun bacaklı adamlar? Nereden çıktı bu bolt çantalı adamlar? Neden siyah giyindiler? Neden bize bir şey söylemediler? Kim yüklendi çanları sırtına? Kim çaldı böyle acı acı? Kim tutuşturdu kırları? Kim yaktı renkleri, kokuları? Yüksek umutlar, Göğe yükselen umutlar. Siyah bir pelerinim oldu. Öyle bir rüzgar ki yere değmedi. Haşmetli ve kudretliydim fakat Koşamıyordum artık. Yerime daha çok kuruldum. Daha derin baktım ufka. Gitmeye hiç niyetim yok. Bu bir hesaplaşma. Bir vazgeçiş, bir kaybediş. Arzu ve tutku ile yüklü, Bir açlık var doyurulmamış. Artık yorgun bakışlarımız, Başıboş geziniyor ufukta. Heykelleri taşımaya ne gerek vardı omuzl...